Sevgili okuyucularım, biz kadınlar hepimiz birer renk tutkunuyuz. Bütün renkleri seviyoruz ve renklerin kendilerine göre birer anlam ifade ettiğini biliyoruz. Favori renklerimiz olduğu gibi, favori renklerin dışında da beğendiğimiz renkleri kıyafetlerimizde, ev tekstili ve dekorasyonlarımızda özellikle imkanımız elverdiği ölçüde kullanarak hayatımıza renk katarız. Hani çok klasik bir sorudur; kıyafetlerinizde hangi rengi daha çok seversiniz dediğinizde, kimimiz pembe, kimimiz, siyah, kimimiz gri, kimimiz beyaz, yeşil, kahverengi, mor, sarı gibi cevapları duyar gibiyim.
Favori renklerimizi her yerde kullanmak isteriz. Bizim favori rengimiz bize özel renk demektir. Nedense favori rengimiz sanki doğuştan hücrelerimize kodlanmış gibidir. Sanki bizim favori rengimiz hücrelerimizle mayalanmış gibidir. Bunun nedeni filan olmaz. Örneğin; belki sevdiğimiz ve saydığımız biri tarafından bize armağan edilen, asla unutamayacağımız bir objenin rengi kalbimize işlemiş olabilir. Belki henüz keşfedemediğimiz bir fırtınanın ruhumuzda estirdiği sararmış yaprağın savruluşunu anlatabilir. Belki gökyüzünün ve denizin mavisi, mavi bir nazar boncuğunda düğümlenebilir.
Zaman ve zemine göre, bulunduğumuz yerde ve statüde, evde ya da dışarıda sokakta, çarşıda, yada ofiste bir özel toplantıda kıyafetlerimizi model ve stilin önemi kadar, belki de ilk önce nasıl bir renk tercih etmeliyim olmalıdır. Bu saydığım kriterlerin yanında, muhatap olduğumuz kişilerin inanç, karakter, bilgi ve görgü seviyesi kadar, nasıl bir kıyafetle karşımıza çıkacaklarını tahmin etmek de, kendi elbisemizde renk seçimimizi etkileyebilir. O zaman renge göre kombin tasarımı titizlikle yapılmalıdır. Favori rengimizi boydan boya bütün elbise ve aksesuarlarda kullanmak estetiği zorlamak anlamına gelebilir. Esas olan yine zemin ve mekan unsurlarını düşünerek favori rengimizi başörtüsü, şapka, kaşkol, eldiven ve ayakkabılarla sınırlı tutabiliriz. Diğer dikkat edeceğimiz nokta ise favori rengimizin yüzde elli, yüzde yirmibeş renk skalasıyla kıyafetimizi dengeleyebiliriz. Bunun yanında beyazı ve siyahı da dilediğimiz yerlerde bir fırça darbesi gibi kullanabileceğimiz bir yetkiyi de elimizde bulundurabiliriz.
Mevsim sonbahar; ağırlıklı renkler sarı, taba, kahverengi, fuşya olsa, sanki bir resim sanatçısı gibi renkleri kullanmak icab ederse bu saydığımız renkler ilk önce kullanılmalıdır. Fakat favori rengimiz kırmızı ise, sadece onu başörtüsü, şapka ya da berede kullanmamız yeterlidir. Aynı kombinde, berenin, ayakkabıların ve çantanın siyah olup, kırmızı favori rengimizi sadece kaşkolumuzda kullanabiliriz. Ya gözlük çerçevesi, ya da cep telefonu kılıfının kırmızı olması da favori rengimizin çarçur edilmeden ve frapanlığa düşülmeden kullanılması demektir. Bu renk disiplini de bizi zerafetle buluşturacaktır. Favori rengimiz ne olursa olsun o renkle boyacı küpüne girip çıkmak gibi bir gaflete düşemeyiz. Örneğin gecemavisi bir tayyör için kırmızı bere, beyaz iskarpinler ve zarif beyez bir çanta da bir zerafetin ve asaletin göstergesidir. Renk olarak ağırlıklı favori renk olsa da takım elbise gibi bir tarafı resmiyet, diğer tarafı kırmızı ve beyazın gece mavisine kontrastı demektir. Bu kıyafetle bir dengeyi ve takdir edilecek bir algıyı imaj olarak üzerimizde taşımış oluruz.
Doğal olarak herkesin favori rengi vardır. Herkesin de zevki ayrıdır. Fakat zerafeti ve asaleti yakalamak için, düşünerek ve hissederek yapılan kombinler yapmaktır. Zerafet kombinler içinde saklıdır vesselam.
Türkan Eraslankılıç
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder