Her mevsim yeni elbiseler, ayakkabılar, eşarplar almak isteriz. Bir sonraki sene tekrar aynı mevsim geldiğinde, önceki yıl aldığımız kıyafetleri kullanmak yerine, sil baştan gardroplarımızı yeni kıyafetlerle doldururuz. Yalnız her ne olursa olsun eski sezondan kalan kıyafetlerimizi bir kenara atma ve kullanmama mantığımız olmamalıdır. Böyle bir mantık her sene modanın tüm trendlerini istem dışı takip etmeye, alışverişe ve kişileri israfa da yönlendirdiği bir gerçektir. İsraf tek kelimeyle maddeten ve manen insan ve toplumları bitirir. Kişiyi ve toplumları ahlaken bozar. İsraf aynı zamanda nefsi azdırır, manevi değerlerle yücelme yerine, safahatla, şatafatla, kişileri pohpohlar. İnanç ve vicdan sahipleri, modaya uyma, boyun eğme yerine, inançlarının gerektirdiği şekilde kıyafet tercihini yaparken, ifrat ve tefritten uzak durmayı bilirler. İtidal, her şeyde itidal, aşırı uçlara teslim olmadan giyinme ihtiyacı neyi gerektiriyorsa ona dikkat edilmelidir. Her şeyi dozunda kullanmayı esas alırsak; bu anlamda ihtiyaçlarımızı giderme mubah olduğu kadar zaruridir.
İnsan onurlu bir varlıktır. En güzel ve en iyi olana layıktır insan. Dolayısıyla kullandığımız herşeyin insan onuruna yakışır, kaliteli, değerli, iyi, güzel ve estetik olması insanı pozitif düşünce ve duygularla motive edecektir. Bu devirde giyim kuşam kültürümüz, sadece kumaş, sadece tasarım ve modele bağlı değildir. Kumaşın kesimi, deseni, taşıdığı anlamlar, kişinin karakteristik özelliklerine göre de farklılık taşımaktadır. Mağazalar, hazır giyim sanayi ile birlikte, insan vücudunun kalıplarını sınıflayarak, insanların alışveriş yapma isteklerini artırmaktadır. Bununla birlikte butikler modanın sürüklediği kalabalıklardan uzak, kişinin isteğine, zevkine, duygu ve düşüncesine göre, kişiye özel ve kişiye özgün elbiseler hazırlarlar. Konfeksiyon sanayinden önce, terziye gitme kültürü vardı. Ne yazık ki şimdi terzi kültürü, sadece çok zengin ve elit tabakanın müdavim olduğu, sanki bir terapi evi gibidir. Bir kıyafetin oluşumu provaları en az üç ve beş seansa kadar çıkabilmektedir.
Bize düşen kendimize yakışanı ve taşıdığımız elbiseyle, manen huzur içinde rahat olabileceğimiz kıyafetleri tercih etmemizdir. Önceki seneden kalan bir eteğe yeni bir ceket yakıştırabiliriz. Bir gömleğe motifler ekleyebilir, düğmelerini değiştirebiliriz. Yine gardırobumuzda bulunan bir elbiseye farklı atraksiyonlarla müdahale ederek, kendimize yakıştıracağımız bir kıyafet haline getirebiliriz. Moda bize göre, ruhen ve bedenen kendimize yakıştırdığımız herşeydir. Ayrıca yeni yılın, yeni sezonun kreasyonları, radikal bir şekilde değişime uğramazlar. Böyle bir riski hiç bir marka alamaz. Oysa gardırobumuzda bulunan bir elbiseyi tekrar kullanabilir, bir iki değişiklikle, ya da kullandığımız aksesuarlarla daha da farklı bir kıyafet oluşturabiliriz.
Modaya körü körüne bağımlı olmak, diğer bağımlılıklar kadar insan psikolojisi için tehlikelidir. Çünkü her insanın, ruhen, fiziken, özel ve sosyal hayatı olarak dengeleri ve değerleri vardır. Denge bozukluğu değerleri de altüst edecek, yıkıntıya uğratacak bir durumdur. Teknoloji nasıl ışık hızıyla süratle ilerliyorsa, modada da anlayışlar ışık hızıyla şekilleniyor. Her sene, hatta her ay yeni bir cep telefonu modeli çıkarken, ya da telefona yeni bir fonksiyon ilave edilirken, tutup da her ay cep telefonumuzu değiştiremeyiz. Böyle bir durumu izah etmekte güçlük çekiyorsak eğer, giyim kuşam için evimizde, yüzlerce çift ayakkabı, ceket, elbiseyi barındıramayız. Evimizi elektronik yığınlar haline getirmek istemediğimiz gibi, aynı zamanda gardıroplarımızın kapısı örtülmeyecek şekle gelene kadar, elbise, ayakkabı, çanta yığınları ile dolduramayız.
Moda israfa yönelmek, dayatmalara boyun eğmek değil, hesabımıza ve kitabımıza uygun olan herşeyle kendimize yakıştırdıklarımızdır.
Türkan Eraslankılıç
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder