Kıyafet Kadının Ruhunu Yansıtmalıdır

Vücud kelime olarak arapçadan dilimize geçmiş olup, varlığımızın bütünü demektir.  Vücudun karşılığı sadece beden demek değildir.  Vücudunu tanıman  demek; ruh ve bedenini bir arada tutan varlığından söz etmen demektir. Kıyafet sadece bedene uygunluğuyla değerlendirilemez. Aynı zamanda bütün varlığınla sana ait olan ve olmasını istediğin, zerafet ve asalet kavramlarıyla değer bulman demektir. Bu durumda hangi parayla neyi alıp giyeceğin, neyi  takıp takıştıracağın değil, özellikle ruhunu yansıtan kıyafetle buluşman önemlidir.

Parası çok olanın kafası karışık olabiliyor. Pahalı giysilerin albenisi estetik duyguların önüne geçebiliyor. Bu nedenle de aynı model elbisenin iki ayrı versiyonu, kırmızı ya da mavi olanın her ikisini de alma gereği duyulabiliyor. Vücudunu tanıyan, kendini tanıyor demektir. Böyle kişiler beden ve ruh değerleriyle yetinmiyor, aynı zamanda kimlik, kişilik, statüsü, zevkleri, toplum içindeki konumu, zaman ve mekana göre konumlandırılmasını dikkate alıyor. Yine böyle kişilerin gardırobunda "Bu elbiseden sıkıldım artık" diyebileceği hiç bir parçası olmuyor. Gardırobunu tıka basa rastgele yersiz kıyafetlerle doldurmuyor. Sadece ihtiyacı olan giyim, kuşam ve takılarına yer veriyor. Çünkü o ruh ve beden olarak vücudunu iyi tanıyor. Ona göre kıyafet belirliyor, ona göre takı kullanıyor, ona göre aksesuarı oluyor.

Bir kadının hayatı giyim kuşamdan ibaret değildir elbette. Aile ve toplum içinde bir görevi, bir işlevselliği vardır. Yine aile ve toplum içinde bir imajı ve bir itibarı vardır. Zerafet şıklığa, asalet yüceliğe, sadelik de mütevaziliğe bir işaret olsa gerek. Bir kıyafetteki gösteriş, kişinin parasıyla asla ölçülmemeli, kişinin makamıyla, mevkisiyle ve statüsüyle değerlendirilmemeli. Toplumun bir kadın üzerindeki algısı, inancı, umudu, özgüveni ve sadeliği olmalıdır. İşte bütün bu değerlerle kıyafet kadının ruhunu yansıtmalıdır.

Türkan Eraslankılıç